Son Durak EDİRNE… Sonrası AVRUPA…
Edirne, Osmanlı’nın payitahtı olma onuruna erişmiş ulu bir kentimiz. Sınır bekçimiz. Avrupa’ya açılan kapımız. Gelenleri hoş geldinle karşılayan kentimiz.
Meriç’iyle, Tunas’ıyla doğa harikası.
Muhteşem bir açık hava müzesi. Selimiye Camii, Eski Camii, Üç Şerefeli Camii, Bedesten, Arasta, Tunca Köprüsü, Meriç Köprüsü, Tren İstasyonu v.s. Oranlanırsa tarihi İstanbul’dan da zengin.
Edirne, Mimar Sinan’ın kalfalık başyapıtı olan Selimiye Camii ile özdeşleşmiş.
Yaprak ciğeri, köftesi, badem ezmesi, peynir şekeri, beyaz peyniri, kaşar peyniri.
Romanlar Edirne mozağinin en önemli unsuru.
Edirne’yi birkaç yıl önce günübirlik gezmek için gittik, yanılmışız. Oysa, Edirne birkaç günde gezilebilecek gibi değil. Bir çok defa gitmeli, anca biter. İlkbahar en ideal mevsim. Rahat rahat, gönlünüzce gezersiniz.
Edirne, oldukça şanslı bir serhat şehrimiz olmasına rağmen, bulunduğu konumu değerlendirememiş. Avrupa’dan, Balkanlar’dan gelenleri hoşgeldinizle karşılayan kentimiz, tarih zengini, doğal güzelliği yoğun bir kent. Turizm alt yapısı yetersiz. Yerel yönetim başarılı sayılmaz. Edirneliler de pek hoşnut değiller.
Yaprak Ciğer Edirne’nin milli yiyeceği. Eski Camii’nin solunda kalan meydanda, Bedesten’in Muafakathane sokağına açılan kapısının civarında bir dolu ciğer pişiren dükkân var. Ciğerin yanında sunulan bibere, acı sevmeyenler dikkat etsinler.
Edirne’ye ilk gittiğimde, ciğer yiyeceğiz. Nasıl bi’şey nasıl yenir bilmiyoruz. Bedestenin yanında bir ciğerciye oturduk, 4 kişiyiz. Ne olur ne olmaz, 2 porsiyon ısmarladık. Önce manda yoğurdunu midelerimize indirdik. ‘’Kerpiç gibi’’. Belli, ev yapımı. Sonra, kocaman tabakta, yağlanmış, belki de kızartılmış, kırmızı-turuncu karışımı renklerde biberler geldi. Harika görünüyor. ‘’Gel beni ye’’ diyor. İlk saldıran ben oldum, ilk yanan da ben oldum. Ağzımdan yalım çıkıyor. Öyle, ekmekle, suyla, yoğurtla giderilecek bir acı değil. Aynı an da midem de tutuşdu. Böyle acı, bu yaşıma kadar yememiştim. Ciğerler uzun uzun enlemesine kesiliyor, una beleniyor, bir defalık ayçiçeği yağında lengerde kızartılıyor. Kızartıldıktan sonra görüntüsü, kesilmiş dönere benziyor. Yiyemeyiz düşüncesiyle iki porsiyon ısmarlamıştık, altı porsiyon götürdük.
Edirne’ye ikinci gidişimde, dönüşe geçmeden önce bizim Doktor Meriç’i aradım, ‘’Meriç en nefis köfte’’, ‘’Köfteci Osman, amca’’. Edirneli Köfteci Osman, Kıyık caddesinin arkasında. Köşesinde taksi durağı var, Yedi Yol Ağzı sokakta, temiz, pırıl pırıl bir dükkân. Köfte bir harika, Edirne’ye yakışan cinsten. Piyaz, tatlı sıradan. Fiyatlar da normal.
İstanbul’dan Edirne’ye TEM otoyolunu kullanarak gitmek en doğru yol. Şaşırmayın, İstanbullular Türkiye’nin batısında olduğu için, Edirne girişinin batıdan olduğunu sanırlar. İstanbul Edirne’ye göre doğuda.TEM’den Edirne’ye ‘’doğu (otogar)’’ çıkışından girecekler. İlk gittiğimde bu karışıklığı yaşadım.Edirne’ye ‘’Batı (Lalapaşa)’’ çıkışından girmiştim. Şehir merkezine, dolanbaçlı yollardan tepeden indim. İyi de oldu, Edirne’nin farklı yüzünü gördüm. Mahmutbey gişelerinden Edirne 228 km. Ulaşım yolunun tamamen otoyol olması varış süresini kısaltıyor. Normal hızla, hiç mola vermeden 2 buçuk saat kadar sürüyor.
Edirne herhalde ikamet edilen kent olmamalı. Tamamen müze olmalı diye düşünüyorum.
Hani, bir gidip Kapıkule’den Bulgaristan’ı görelim, yanılgısına düşmeyin. Kapıkulede, tam sınıra ulaşılmıyor, arada girilmesi yasak bir alan var. Ayrıca, araç sıraları nedeniyle gidiş-dönüş sıkıntılı oluyor.
Edirne’de gezilerimiz sürecek de, bizden şehrin tüm varlıklarını beklemeyin. O zaman Edirne Yazı Dizimiz bir yıl falan sürer.
(Fotoğrafların bir bölümü alıntıdır.)










Yorumlar
Yorum Gönder