Tatil Cenneti EGE…

Eylül’ün beşi. Günlerden Çarşamba. Henüz sabah. Gezi uğruna sabahın essalatısında ayaktayız. Akşamdan hazırlıklarımız tamamdı. Otomobilimiz eşyalarımızı almakta zorlandı.
Tekirdağ’ın Saray ilçesi var ya, hani ünlüleri konuk eden mapusanesiyle duyulan Saray. Hah… onun bir köyünden, Safaalanı köyünden ‘’marş bastık’’. Toprak yoldan, eski İstanbul-Edirne karayoluna çıktık. Yollar boş. Köyün sürüsü yola çıkmış. Bekledik, Sığırtmaç koşturdu, yolu açtı.
Safalanı Köyü-Saray arası yolun kaplaması yenilendi. Yetkililerin asfalt dediği, bulmacalarda ‘’makadam’’ olarak karşımıza çıkan, stebilize yol. Koparak yol kenarlarında yığınlar oluşturan kırık taşlar, araçlar için büyük tehlike. Hızla giden araçların lastikleri arkadaki araçların üstüne üstüne mıcır tanelerini fırlatıyor. Boyalar bereleniyor, hatta ön cam bile yaralanıyor veya kırılıyor.
Saray’dan Çerkezköy’e doğru yol alıyoruz. Çerkezköy’e varmadan Büyük Yoncalı’dan sağa dönüyoruz. Bozuk bir yolla, Velimeşe üstünden, Çerkezköy-Çorlu yolunu ortadan kesiyoruz.
Çorlu’dayız. Üç dört yıl önce bıraktığımız gibi. Daha da kalabalıklaşmış. Dışarıya doğru, yığıntı biçiminde genişlemiş. Lüleburgaz çıkışından sola, Tekirdağ’a dönüyoruz. Henüz, yapım aşamasında olan, ikişer gidiş-gelişli yolun büyük bölümünü rahat geçiyoruz. Kınalıköprü-Tekirdağ asfaltına Doktorlar Sitesine kavuşuyoruz. Sağa dönüyoruz. Tekirdağ yakın.
Hala Tekirdağ ortalarda yok. Hiç bilmediğim yerlerden geçiyoruz. Tanımıyorum buraları. ‘’Tekirdağı geçtik galiba.’’ ‘’Bilmez miyim, Tekirdağ yolundayız da, ben buraları tanımıyorum.’’ ‘’Bak ‘şehir merkezi’ yazıyor, buradan girelim.’’ Doğru, Tekirdağ’a çevre yolu açılmış. İyi de olmuş. Şehir trafiğine girmeden, şehre sıkıntı vermeden, Tekirdağ geçiliyor. Tekirdağ’da yol kenarında konuşlanmış, kazıkçı köfteciler artık havalarını alacaklar. İnsanlarımızı yıllarca kandırıldılar, et yerine kim bilir neler yedirdiler.
Çarşıdan aşağı, sahile iniyoruz. Tekirdağ daha da kalabalıklaşmış. Sahil yolunda, önünde park edebileceğimiz sözde çay bahçesinin önünde park ettik. Kahvaltı niyetine, çayın yanında simit yiyeceğiz. Simidimizi aldık.
Sabah erken olduğundan mıdır, eskisi gibi uğranmadığından mıdır, çay bahçesi boş. Sandalyeler, masalar berbat, kırık-dökük, pis. Çöktük. Sözde garson, ufak bir çocuk başımıza dikildi. Garson gömleği kirden görünmüyor. İki çay söyledik. Çaylar geldi. Bardaklar ve tabakları çizik içinde. ‘’Paralar peşin, patron böyle istiyor.’’ Benden, gayri-ihtiyari, ‘’Hıııı…’’ diye boğuk bir ses çıktı. Kabalığın bu kadarına… Pes doğrusu. Yazık çocuğa, nasıl da sıkıntı içinde. Verdik. 2 lira. Çay imamoğlunun abdest suyu. Arkaya döndüm, köfteciler bomboş. Eski havaları kalmamış, bitmişler. Herkes layığını bulur.
Bir acele Tekirdağ’ı çıkıyoruz. Yönümüz Malkara. Tekirdağ-Malkara arası manzara pek keyiflidir.
Malkara bayağı genişlemiş. Özensiz yapılarla dolmuş.
Az sonra yol ayırımındayız. Karşıya İpsala’ya Yunanistan sınırına, sağa Uzunköprü-Edirne’ye, sola Keşan’a, Gelibolu’ya, Bolayır’a, Eceabat’a gidiliyor. Araba vapuruyla karşıya, Çanakkale’ye geçiliyor.
Sola dönüyoruz. Daha Keşan’ı bitirmeden, sağa Enez tabelasına dönüyoruz. Yol dar, asfaltı temiz, iki taraf ekili, toprak bereketli. 20 kilometre kadar gidiyoruz, Danişment tabelasından sola dönüyoruz. Yaylasahili’ne gideceğiz. Önümüzdeki yaz için kiralık ev arıyoruz. Saroz’un pırıl pırıl sularının tadını çıkaracağız. Yol biraz daha daraldı. Asfalt temiz. Arazi zengin.
Yaklaşık 40 kilometrede Danişment altındayız. Solda özel idarenin dinlenme tesisleri. Aşçımsı, bakkalımsı birkaç salaş yer. Birine çöküyoruz. Aklı başında birkaç kişi gazete okuyor, çay içiyorlar. Biz de çay istedik. Fena değil.
Çevremdekilerle iletişim kurmaya çalışıyorum. Masasına oturduğumuz bey emekli öğretmenmiş. Tesadüf bu ya, kiralık pansiyon-evi varmış. Çevreye yayılmış üç-beş siteden birine götürdü bizi. Üst katta, iki oda bir salondan oluşuyor. Mutfak salonla birlikte. 65 metrekarelik bir ev. 6 yatağı var. Deniz görmüyor. Denize ulaşmak için, bir hayli yürümeniz gerekiyor ya da otomobille gidip-gelinecek. Günlük 100 lira kira. Yani, aylığı 3000 lira. İkişer kişilik, üç aile giderse, aile başı günlük 33-34 lira, aylık 1000 lira. 6 kişi küçüçük bir dairede ne kadar rahat olur? Biz iki kişi kalacağız, bize pahalı geldi. Devam edeceğiz. Şimdi, hoşça kalın. 05 Eylül 2012 Çarşamba Saroz Körfezi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek / DATÇA

KARŞI TARAF – İSTANBUL

EFES (Ephesos) Antik Kenti IV