*MENZİLE DOĞRU

Geçtiğimiz yerleşimleri ancak yol tabelalarından tanıyoruz. Ay aydınlığı da yok. Burhaniye’yi geçtik. Ayvalık’ın taaa bilmem kaç kilometre dışından geçeceğiz. Ayrıca, Ayvalık’ta acım var, girmek istemiyorum.
Sağa, Ayvalık’ı gösteriyor. Hüzünleniyorum. Ağlayasım var, ağlayamıyorum. Geçen yıl kaybettiğim ağabeyim 8-9 ay burada, Cunda adasında yaşardı. Pas geçiyorum. Altınova, Dikili derken, Bergama sapağında çevirmeye girdim. ‘’Ne var kardeşim? Araba daha yeni, sıfır. Yol yapımı nedeniyle hızımız da yok. Eeeee…’’ ‘’Rutin kontrol.’’ Benim kaderim, Bergama-Aliağa arasında mutlaka bir çevirmeye girerim. Sinirleniyorum.
Bıktım yol onarımlarından, yol yapımından. Bu yıl, batıdan-doğuya, kuzeyden-güneye binlerce kilometre yaptım. Yolun uzunluğu değil, yol yapımları yordu beni. Güvenli olmayan doğu yollarında, yol yapımları tehlikeyi on kat yirmi kat daha artıyor.
(Aliağa’da gece) ( Fotoğraf alıntıdır. ) Ege’nin güzelim yerleşimi Aliağa’nın, tüm çirkinliğini karanlık örtüyor. Gece ne güzel görüntü veriyor. Şıkır şıkır, ışıklı. Gemi bozma, tersaneler, rafineri Aliağa’yı bitirmiş. Yine de birkaç güzel koy kalmış.
( Konak Meydanı – İzmir ) Menemen. Ve İzmir. Çiğli’ye kadar tanıdık, Çiğli’de koptum. Bir çok alt geçit yapılmış. Trafik rahatlamış. Dalıp çıkıyoruz da, nerelere çıkıyoruz? Türkiye’nin birçok yerinde olduğu gibi, İzmir’de de yol yönlendirme tabelaları hemen o yolun ağzına konuluyor. Görüp, karar verinceye kadar yol kaçıyor. İzmir’de yol yön tabelaları, bu tarafıyla, her yerden daha fazla sorunlu. Üstelik, İzmir’de 34’lerin üstüne geliyorlar. Makas atıyorlar.
(Fotoğraf alıntıdır.) Saat gece 11 falan. Sokakta yol soracak bir it bile yok. En kötüsü, yeme içme yerleri de kapanmış. Yine aç kaldık. Hiç yol bitmiyor. Tanıdık bir köşe bile göremiyorum. İzmir dediğin ne ki, hepi-topu dört yönü var. Bir yan Menemen, biz o yandan geliyoruz, öbür yanı Karşıyaka, diğeri Konak’a doğru. Yukarıya, Bornova’dan Manisa’ya, şuradan da Gaziemir’den Aydın’a doğru. (Uzun uzun İzmir’in gece kalabalıklarının fotoğrafını aradım. Maalesef… Kusura bakmayacaksınız.) İzmir’in bir yerindeyiz. Geniş caddeler boş. Dükkânlar kapalı. Gece yaşamı hiç yok. İzmir’i bu kadar hareketsiz hiç görmemiştim. Gündüzün baş döndürücü kalabalıklar nerede? Şaşırdım ! Bir meydana geliyoruz. Çok hareketli. Burada yaşam var, sevinç var, eğlence var, burada İzmir var. Meydan küçük, bir göbeğin çevresinde araçlar dönüp duruyor. Bu girdabın içine zorunlu olarak biz de katıldık. Arabalardan, şarkılar, çığlıklar, ritimli müzikler yükseliyor. Kendimizi birden festival gibi bir şeyin içinde bulduk. Kaldırımlar insan taşımıyor. Hepsi genç. Yiyecek yerleri dolu. Park yeri yok. Arabayı duraklatmam bile mümkün değil. Bu kadar sıkıntılı yolculuktan sonra. Bu eğlencenin içinde yemek yemek ne keyifli olurdu. Olmadı. ‘’Ya arkadaş, Aydın yolu?’’ ‘’Aydın otoyoluna hiç gitme, 43 km fazladan yol. Az ileriden sağa dön, Gaziemir yol tabelalarını takip et. Daha rahat gidersin.’’ Taksiciye bir ‘’sağol’’ çekip, yola koyulduk. Neredeyiz bile diyemedik, utandık. İzmir’e girdik, çıkıyoruz. Nereden girdik, neredeyiz, nereden çıkıyoruz? Gaziemir eskisi gibi değil. Birçok alt geçit yapılmış, rahatça geçiyoruz. Yer yer yerleşimlerden geçiyoruz. Gece hızla ilerliyor. Az sonra Torbalı’yı geçeceğiz. Karayolu oldukça tenha, hızımızı kesmeden ilerliyoruz. Açlığımız zirvede. Yol üstü bir yerlerde karnımızı doyurmalıyız. İçerilere girsek bile her yer kapanmıştır.
(Fotoğraf alıntıdır.) Hah… Sağımızda bir ışık kümesi, belli ki yeme-içme yeri. Sırayla üç beş tane var. Bir tost yesek yeter. Gece ışıklandırılmış mekânlar pek albenili olur. Şıkır şıkır, canlılık veriyor. ‘’Buralarda yalnızca kokoreç bulunur beyim.’’ Tam bir hüsran. ‘’Kardeşim, gecenin bu saatinde kokoreç yenir mi?’’ ‘’Buraya İzmir’den, her yerden gelirler. Sabaha kadar açığız.’’ Menzile telefon ediyoruz, ‘’geç oldu, kusura bakmayın. Aç geliyoruz. Bir şeyler hazırlar mısınız?’’ Hızımı daha da arttırdım. İbre 130-140 gösteriyor. Yolda pek araç yok. Bazen bir iki kamyon geçiyor, o kadar. Farlarımız karanlığı yırtarak bizi menzile götürüyor. İyi ki, Aydın otoyoluna girmedik. Orada araç sürerken canım sıkılıyor. Hızımı iyice artırdım. Endişelenmeyin, ben eski sürücüyüm. Sürüş tekniği eğitimi aldım. Aracımın becerilerini tanıyorum. Cahil cesareti işim değil. Bilinçli hareket ederim. Selçuk… Giriş güzelleştirilmiş. Eskisi gibi değil, salaş ve mezberelikti. İyi aydınlatılmış. Göbekten sağa dönüyoruz. 17 kilometre sonra menzildeyiz. Bir göbek daha, sola dönüyoruz. Burası sözde turizm merkezi. Türkiye, turizm gelirlerinin yüzde otuzbeşini buradan sağlıyor. Araziye uydurulmuş, yol tekniğine uyulmadan yapılmış bir rampayı, biçimsiz virajlarla döne döne iniyoruz. 5 Eylül sabahı erkenden Tekirdağ-Saray’dan hareket ettik. Tarih 6 Eylül oldu, saat gece biri on geçiyor... 840 kilometrede fren koydum. Kontak kapattım. Menzildeyiz… 06 Eylül 2012 Perşembe **Menzil (Bu yazı dizisinin sonu. Yeni yazı dizimiz ‘’Menzilden Fotoğraflar’’. *MENZİL : Varılan hedef. **Menzil : Güney Ege’de vardığımız yerin şifreli adı.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek / DATÇA

KARŞI TARAF – İSTANBUL

EFES (Ephesos) Antik Kenti IV