O ŞEHİR

Bu kent, ülkemizin en turistik köşesi. Bir zamanlar tatilciler, özellikle Ankaralı tatilciler yaz soluğunu bu şehirde alırlardı. Bafa olayları sırasında, galiba 1964 yılıydı, uğramıştım. Basit, sakin, deniziyle güzel bir yerdi. Henüz adası karayla birleşmemişti. Yani, insanlar daha doğasını katletmemişlerdi.
Para girdisi arttıkça yapılaştı, yapılaştıkça kalabalıklar çoğaldı. Sıkıştıkça çevresine patladı. Yayıldıkça çirkinleşti.
(Meryem Ana Evi – Selçuk) (Fotoğraf alıntıdır.) Hıristiyanlar kutsal yerlerini ziyarete, Selçuk’a gelirlerdi. Önce İzmir’e inerlerdi. Konaklamalar İzmir’de olurdu. Cruise turizmi başlayınca, bu kent liman durumuna geçti. Cazip hale geldi. Çevre illerin plajı oldu. !980’lerde bomboş olan Güzelçamlı’nın, Davutlar’ın şeftali bahçeleri yazlık sitelerle doldu taştı. Yaşanacak hali kalmadı. Nasıl olduysa, Dilek Milli Parkı kurtuldu!
(fotoğraf alıntıdır.) Kent dağlara sardı, ormanları işgal etti. Yapılaşma uğruna ormanları yaktılar. Söke yoluna heyula gibi TOKİ binaları yapıldı. Daha 3000 konut yapacakmış TOKİ.
(Kuştur) (fotoğraf alıntıdır.)
İlk turistik işletmeler Kuştur Tatil Köyüyle Fransız Tatil Köyüydü. Kuştur eski popülerliğini kaybetmiş, Fransız Tatil Köyü de kapanmış. Sahile pek dokunmadılar. Marina, sahili biraz sıkıştırdı.
Balıkçı barınağındaki salaş balıkçı lokantaları inatla orada duruyorlar. Hem de yasal değil, işgal. Atık sularını fütursuzca, açık açık denize deşarj ediyorlar. Bir de ‘’çekek’’ var. Şimdilik buraya renk katıyor.
Balıkçı barınağında bulunan Balık Hali önceleri perişandı. Pis, loş, ağır kokulu bir yerdi. Şimdilerde pırıl pırıl. Balıklar çokluk taze. Balık Halinin üst katında, kooperatife ait mütevazı bir çayhane vardı. Aşağıda beğenilen balık alınır, burada pişirttirilir, limana karşı keyifle yenirdi. Artık o günler geride kaldı. Biraz da lokanta oldu. Yine de keyif verici. Her fırsatta oturur çay içerim, tost yerim, balık yerim.
Önümde müthiş bir tezat durur. Karşımda koca koca criuseler, 3000 yolcu kapasiteli, 2000 personelleri var. Hemen önümde balıkçı barınağı, apayrı bir dünya. Arkamı döndüğümde karmakarışık bir şehir görüyorum. Şehir yerine, şekilsiz beton blokları ruhsuz, öylece duruyorlar.
Kentin sahili ayrı, arka sokakları ayrı. Arka sokaklar, sahil dekorunun arkasında kulis gibi. Alabildiğine koşuşturma. Yerleşik halkla, yerli yabancı turistler iç içe. Bir çok yabancı artık yerleşik hale gelmiş. Özellikle İrlandalılar.
Burada esnaf karmakarışık. Kentin arkalarına doğru esnaf profili farklılık gösteriyor. Zengin turistlere satış yapan dükkânların patronları ve elemanları hep beyaz gömlekli, kolyeli, bilezikli, parmaklarında şövalye yüzüklü, sivri burun ayakkabılı kişiler. Gelen turistler o kadar kazık yemişler ki, sonunda uyanmışlar. Satışlar bayağı düşmüş. Gemi yanaşmadan, alışverişten kaçınmaları anons ediliyormuş turistlere. Adamlar bindikleri dalı kesmişler. Bazı turistler gemiden hiç inmiyor, bazıları Meryem Ana Manastırına gidip geliyorlar hacı oluyorlar, çok azı çarşıda geziyor. Gemiler sabaha karşı geliyor, akşam gün batmadan limandan ayrılıyorlar. İzmir üzerinden gelen turistler bir süre kalıyorlar.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek / DATÇA

KARŞI TARAF – İSTANBUL

EFES (Ephesos) Antik Kenti IV