İSTANBUL’DA BİR ÖĞLEDEN SONRA… TOPHANE’DEN KABATAŞ’A…

Kılıç Ali Paşa Camii’nin Tophane Çeşmesi (1.Mahmut Han Çeşmesi) tarafında, padişahlıklar döneminde ‘’esir pazarı’’ kurulurmuş. Esirler gemilerle getirilip buraya indirilmiş. O zamanlar Kılıç Ali Paşa Camii’nin denize kıyısı varmış. Esir satışı Padişah Abdülmecid döneminde kaldırılmış. Tophane Çeşmesi birkaç yıl önce Saka Su firması tarafından restore edildi. Yine bakımsız. Ne olur...! Kültür Bakanlığı, Vakıflar, belediye, özel idare, her ne ise, bu gibi yerlere bir güvenlik yerleştirilse, geceleri aydınlatılırsa…
 
Tophane Çeşmesi’nin tam karşısında semte adını veren ‘’Tophane’’. Yani, savaş topu dökümhanesi. Hani İstanbul’un fethinde Fatih Sultan Mehmet’in kullandığı topların, Macar döküm ustası Urban   tarafından döküldüğü yer. Önceleri keşler barınırdı, sonra askerin korumasına girdi. Şimdilerde Mimar Sinan Üniversitesi kullanıyor. Önünde çirkin çirkin dükkânlar vardı, yıktırıldı. Üniversite iyi bakmıyor, dışarıdan hiç de hoş görünmüyor.
 
Tophanenin yanındaki caddeden ‘’Boğazkesen’e’’ gidiliyor. Caddenin hemen girişinin başında, sağdan yukarı İtalyan Yokuşu, diğer adıyla Defterdar Yokuşu. Devamında Cihangir. Boğazkesen’in sonu Galatasaray’a çıkıyor.
 
Tophane’nin tarihi zengin. Tophane Çeşmesi’ni geçince ‘’Tophane Kasrı’’ binası. Arkasında salaş nargileciler. Geçici olarak yapılmışlardı, kullanılmış Amerikan malları satarlardı. Öyle göz önünde… Bu dükkânlar yakışmıyor. Birileri duysunlar.
 
Nusretiye Camii… Tek kelimeyle muhteşem... Şimdi restore ediliyor. Bitince Nusretiye’yi fotoğraflayıp yazacağız. ‘’İstanbul Modern’’ caminin hemen arkasında, antrepolarda.
Caminin karşısında yıkık duvarlar, ‘’Tophane Sanatın (Hamidiye Sınai Mektebi)’’ kalıntıları. Yeniden yapılacak gibi. Hazırlıklar öyle gösteriyor. Galiba,  tarih falan canlandırılmayacak, İstanbul’un rantlarından biri.
 
   
Fındıklı’ya giderken dik yamaçlı mahallelerin önünde koca koca iş merkezleri yer alır. Arkalarında üst üste yığılmış apartmanlar. Mahallelere merdivenlerle çıkılır. Yüzlerce basamak… Önceleri bu apartmanların yerlerinde müstakil ahşap evler vardı. Yukarıdaki mahallelerden biri ‘’Tavuk Uçmaz’’. Biliyor muydunuz?!
 
Fındıklı parkı acınacak halde. Parsellenmiş. Bir yanda çaycılar, öte yanda otopark. Bu güzelim Boğaz sahili böyle mi kullanılmalı? Dünyanın incisi, üç-beş kişinin kârlarına peşkeş mi çekilecek.
 
 
Kayık çekek yeri olduğu zamanlarda daha bir güzeldi. Rıhtım yapıldı, Mimar Sinan Üniversitesi yontu öğrencilerine tahsis edildi. Adeta bir sergi alanı olmuştu. Hem çalışıyorlar, hem sergiliyorlardı. Sonra öğrenciler çekildi!
 
 
Finüküler inşaatında şantiye alanı oldu.  İnşaat bitmesine rağmen şantiye barakaları yıllarca kaldı. Zorla gittiler. Kıyı başıboş kaldı. İki hasır sandalye, bir demlikle çaycılar türedi. Bir iken, iki, üç, dört oldular. Şimdi masalı sandalyeli çay bahçelerine dönüştüler. Yakında oraya tam yerleşirler.
 
 
Bir de otopark var. Bu sahili araç park yeri olarak kullanmak delilik. Onlarca araç sahili açıkça işgal etmiş durumda.
 
Yürümek mümkün değil. Araçlar insanların üstüne geliyor. İnsanlar için düzenlenmesi gereken bu güzelim sahil, maalesef araç parkına ayrılmış. Üzücü…
Şişhane’den yola çıktık, Kabataş’ta yorulduk. Gezi boyunca bize eşlik ettiniz. Teşekkür ederiz.   
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek / DATÇA

KARŞI TARAF – İSTANBUL

EFES (Ephesos) Antik Kenti IV