BİRGİ’DE BİR KONAK… ÇAKIRAĞA KONAĞI…

Trabzanlı ahşap merdivenlerden üst kata, kışlık kata çıkılıyor. Bu katın tavanı, son kata göre daha alçak. Hikmeti kışlık olmasında. Konağın bir çok yaşanmış öyküsü var. Kimileri gerçek, kimileri rivayette kalıyor. İki kadın öyküsü, Konağın mimari ihtişamını gölgede bırakmış kimi zaman. Anlatmaya diller yetmez, kalemler tükenir. Neyse… Konumuz öyküler değil, mimari yapı.
 
 

İkinci katın tavanı ilginç. Aslında, konağın her köşesi şaşırtıyor. Kayıtlara göre tavan ahşap geçmeymiş. Oymacılığı hayran bırakıyor. Göz nuru, el emeği… Odaların açık salon tarafının duvarlarına bolca meyve ve bitki freskleri işlenmiş.  Meyveler ve bitkiler Küçük Menderes düzünün çeşitlerinden… Kapıların açıldığı açık sofa iç avluya bakıyor. Odaların dışarıya bakan pencereleri demir parmaklıklı ve ahşap kafesli. Salon pencereleri ahşap parmaklıklarla döşenmiş.


Kışlık katın, misafir ve oturma odalarının dışa bakan pencerelerine, kış koşullarına karşı, önlü arkalı çift pencere yapılmış. Kapıların üstleri tavana üçgen nişlerle bağlanmış. Pencerelerin üstlerinde çepeçevre raflar var. Küçük dolaplar oyma işlemeli. Küçük balkonlar trabzanla çevrilmiş.
 
Son kata yine ahşap ve trabzanlu merdivenlerle çıkılıyor. Merdivenin sonundaki kapak açılarak kata varılıyor. Üst kat büsbütün aileye ait olduğu için mi, ya da Çakırağa’nın eşleri İzmirli ve İstanbullu kumaların rahatlığı için mi, güvenlik için mi kapak yapılmış? Belki de, yörenin geleneksel yapı tarzıdır.
 
 
 
 
 
 

Üst katın zengin bir görüntüsü var. Açık sofa apaydınlık. Balkon ve freskler ayrı bir hava katıyor. Odaların üst pencereleri vitray kaplanmış. İzmirli eşin odasını İzmir minyatürleri, İstanbullu eşin odasını İstanbul minyatürleri süslemiş. Belli ki, bu minyatürlere bakarak özlem gideriyorlarmış. Bir de, minyatürlerin önlerine, herhalde balkon hissi vermek için, trabzanlar konulmuş. Minyatürlerde hakim renkler, mavi, kahverengi, gri ve yeşil. İstanbul minyatüründe Boğaziçi, Haliç ve Marmara birleşme noktası betimlenmiş.
 
Misafir ve oturma odalarına, alçak sedirler, raflar, kapı eşikleri, meyve kurutma rafları ve yüklükler eski Anadolu evleri görüntüsü veriyor. Şöminelerin görüntüleri ilginç. Çevrelerine mermer hissi verilmiş. Gerçekte alçı malzeme kullanılmış.
 
 
 
Üst kat süslemeleri ve oymaları diğer katlara göre daha farklı. Her katta olduğu gibi, bu katta da ahşap geçme tekniği kullanılmış. Koca bir ahşap tavan göbeği, merdiven çıkışıyla eyvan arasına yerleştirilmiş. Tavana ihtişam katıyor. Gezildiğinde kesinlikle tavan gözden kaçırılmamalı. Tavan geçme işçiliği ve süslemeleri hayran bırakıyor. Eminim, tavana bakmaktan ziyaretçilerin boyunları tutuluyordur. Anlayanlar için bu tavanlar hazine değerinde.
 
 
Son katta Taht Köşk, muhtemelen eşler için düşünülmüş. Ayrıca, bir de Hazine Odası var. Tuvalet her katta olduğu gibi, bu katta da önemsenmemiş. Yatak odalarıyla, oturma odasıyla, taht köşküyle, eyvanıyla son kat bir başka. Konağın son katta iyice göze çarpan geniş bir manzara açısı var. Konaktan Boz Dağ bir başka güzel.
 
Ben Çakırağa Konağına hayran kaldım. Fotoğraflarını koydum, yazdım. Olmaz, zahmet edip Birgi’ye gelmek, görmek lazım. Acıktık. Birgi’ye özel yiyecekler vardır herhalde… Kapıda güvenlik bize tarif etti. ‘’ Yukarı doğru çıkın sağa dönün, sonra yeniden sağa dönün, tam bizim karşımıza, derenin öte yanına geçmiş olacaksınız. Çınaraltı’nda yiyebilirsiniz. İsterseniz karşımızda parkın içinde de var.’’ ‘’Haaa… Yukarı çıkmışken Ulu Camii de gezersiniz.’’  Sağol… Hoşça kal.
 
 

 
 
 



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek / DATÇA

KARŞI TARAF – İSTANBUL

EFES (Ephesos) Antik Kenti IV