İĞNEADA
SINIRDA BİR KÖY…
BEĞENDİK KÖYÜ…
İki yanımız
orman. Orman havasını, orman güzelliklerini sindiriyoruz. İnişli, çıkışlı
düzgün bir asfaltta ilerliyoruz. Bir ve iki… Hepi topu iki araba geçtik. Az
ilerimizde, köylerde sık rastladığımız eski model bir araba gidiyor. Sollamaya
niyetim yok. Sakin sakin gidiyoruz.
Fotoğraf çekmek için durmak istemiyorum. Buralar tekin yerler değil. Olmadık
zamanda karşımıza asker çıkabilir. Kendimizi anlatamayız.
Yıllar önce
Beğendik Köyü’ne gelmiştik. Köylüler meydanda toplanmışlardı. Bizi
karşılamadıklarına göre, bir şeyler olduğu belliydi. Gelirken, asfaltın pırıl
pırıl olması dikkatimizi çekmişti. Az sonra işin doğrusunu öğrendik. Yol
toprakmış, asfalt yeni kaplanmış, erkân açılışı yapıp az önce gitmiş, hemen
ardından köye ilk gelen bizim arabaymış. Bayağı iltifat görmüştük, çaylar
ısmarlandı, sohbetler edildi. Köylü yol sevinciyle bize pek ısınmıştı.
Az sonra
köye ulaşacağız. Köy evlerinin arasından geçip küçük bir meydana ulaşacağız. Meydanda
bir-iki kahvehane olmalı. İlk geldiğimizde asfalt açılışı için gelen devlet
erkânına hazırlanmıştı Beğendik Köyü. Şimdi asfalt eskimiz, köy temizlik
anlamında doğal haline dönmüş. Dağınıklık, biraz çöp-tezek falan, kısacası
bakımsızlık. Meydanda set üstünde bir kahvehane var, bahçesinde oturanlar
aracımızın sesine dönüp merakla bize baktılar. Belli ki bu köye pek misafir
gelmiyor. Nedense, kendimi ülkemin hiçbir yerinde yabancı hissetmem. Bu
rahatlığım çevrendekilere yansır, hemen kaynaşırız.
Köyde hiç
eğleşmedik. Yolu bildiğimiz için, sınıra yöneldik. Aşağı doğru inerken köy
evlerinden bize bakıyorlar. “Ya yolu şaşırdılar veya erkândan biri” diye
düşünmüşlerdir. Biri de “yav, yanlış gidiyorsunuz” demedi. Evler bitti, küçük
küçük tarlalara ulaştık. Eski, dar bir köprüyü geçtik. Tarlaların arasından
yukarı, düze çıktık. Önceleri köprüden sonra hiçbir yapı yoktu. Şimdi bir iki
tane yükselmiş.
Ve sınır
karakolumuzun önündeyiz. Bizi dikenli tellerle yapılmış yol engelleri
karşıladı.
Buralarda
sınıra ait fotoğraf çekemiyoruz, yasak… Az sonra yasağı nasıl deldiğimizi
anlatacağım, şaşıracaksınız! Nöbet tutan erler silahlarını bize çevirdiler.
Israrla aracı tel örgülere kadar sürdüm. Silahlı bir er bize doğru koştu.
Başladı sorgulamaya. “Gezi Notları yazıyoruz. Sınırı görmek istiyoruz”,
“bölükten izin aldınız mı?”, “bölük nerde?”, “İğneada’da”, “siz izin
veremezmisiniz?”, “hayır, geri dönün”. Israr etmenin anlamı yok, sonuçta asker
ve burası sınır bölgesi, yasak yasaktır.
Geri geri
geldiğim yola çıktım, bu kez sağa döndüm. Beğendik liman inşaatına ineceğim. Er
bizi takip ediyor. Döndüğümü görünce, o da yerine döndü. Solumda ağaçların
arasından sınır karakolumuzu görüyoruz. Yol bozuk, şantiye yolu. Sol tarafımız
tarla, ekin sararmış. Haziran ayının başında ekin sararır mı? Ben bilmiyorum,
size soruyorum. Tamam burada durmalıyız. Çevrede kimse yok, Bulgaristan’ın
Rezova kasabası tabak gibi tam karşımızda, bir tepe ötede. Aracımızı iyice sağa
çektim, biraz da tarlaya girdim, ekinin arasına adeta gizledim.
Araçtan
aşağıya adımımızı atar atmaz Rezova kasabasının ortasından, binaların arasından
bize doğru bir ışıldak parladı. Aldırmadık, tarlanın ortasına doğru
yürüyüşümüzü sürdürdük. Makinamı kaldırdım, birkaç kez denklanşöre bastım. Rezova’yı
denizden yukarıya doğru, parça parça pozladım. Günümüz tekneolojisine yasak mı
dayanır?
Işıldak hala
üstümüzde. İşimiz bitti, aracımıza bindik hareket ettik, ışıldak kapandı. Liman
yolu çok bozuk, aracımız bu yolu geçemez. Geri, Beğendik’e dönüyoruz. Karakol
sapağından geçerken de askerler bizi gözlediler.
10 Haziran
2013 Pazartesi






Yorumlar
Yorum Gönder