…İĞNEADA
Rezova’nın Komşusu…
Liman…
Limanköy… Aklımız karıştı. Liman ayrıymış, Limanköy ayrı… Yönümüz Limanköy…
Limanköy yolu Beğendik’ten önce. Sakin bir orman yolu. Keyifle ilerliyoruz. Sağımızda
bir giriş var. Dikkatli bakınca Liman’ın üstündeki mahalleden gelen yol
olduğunu anladık. Belki de, Limanın üstündeki o yazlıklar, Limanköy sınırları
içindedir.
Limanköyün
girişinde yol çatal oldu. Biri karşıya, diğeri sağa… Biz sağdaki yolu tercih
ettik. Köy oldukça sakin. Temiz, pırıl pırıl… Evlerin arasına sıkışmış bir
cami. Önümüz meydan. Tam karşımızda “Ata Kahve”… Önünde Atatürk büstü, kaidesi ahşap, kitap şeklinde.
Kahvehane tertemiz. Çardağı var. Dış oturma grupları farklı. Her şey ahşap.
Cephesi yeni boyanmış.
Meydanda
cıvıl cıvıl kuş sesleri. Sağımızda bir bina. Giriş kapısının solundaki tabeladan
binanın “LİMANKÖY KİTAPLIĞI ve KONUKEVİ” olduğunu öğreniyoruz. 29 Ekim 1999 ‘da
açılmış. ‘Şahika ve Asaf ERTAN’ın Limanköylüler’e hediyesidir’ yazıyor. Asaf
Bey işadamıymış, bu köydenmiş. Yaz aylarında köyde kalıyorlarmış. Kitaplığın
onarımlarını kendileri yaptırırlarmış.
Binanın her
bir yanını sarmaşıklar sarmış. Kuşların yuvaları, sarmaşıkların arasında. Onlarca,
yüzlerce kuş sarmaşıkların arasına girip girip, çıkıyor. Çatı pervazlarının arasına da yuva yapmışlar.
Kahvenin
işletmecisi kapı camından baktığımı görünce yanıma geldi. Anahtarlar kahvecideymiş.
Kapıyı açtı, içeriyi gezdim. Yukarı katın odaları yazlıkçılara kiraya veriliyormuş.
Geliri binaya harcanıyormuş. Çocuklar okul zamanı bazen gelip ders
çalışıyorlarmış. Köylülerin el becerilerini geliştiren bir öğretici varmış. Bu
gün izinli olduğundan görüşemedim. Kuşları sordum. Binaya zararları oluyormuş.
Bir türlü baş edememişler.
Dönüş
yolculuğumuz zorlu olacak, çıkmalıyız. Kahvede oturamadık. Kahveciye teşekkür
edip, Limanköy’den ayrıldık.
Dostlar çay
bahçesine soluklanmaya oturduk. Çayımızı içerken Karadeniz’in sonsuzluğuna daldık. Ufukta bir gemi, nokta gibi. Çay bahçesinin
önüne ağaç fidanları dikilmiş. Sahilin bu bölümünün ağaca ihtiyacı var.
Fidanların aşağısı kumsal. Kumsalda çok az insan görünüyor. Yolun zorlukları
nedeniyle pek gelen olmuyor herhalde.
Otelin dış
görünüşü beş yıldızlı gibi durmuyor. Kasabanın görüntüsünü bozuyor. İçini
bilmiyorum, girmeyi de düşünmüyorum. Buralara tur gelmez, beş yıldızlı yerli
turistler gelir mi? Merak ettim. Zamanım olmadığından sorgulayamadım. Otelin
kumsalı, otelin çok aşağısında. Kumsala asansör var mıdır? Otel, kumsalını
biraz düzenlemiş.
Mesela,
balıkçı barınağının ilginç bir manzarası var, keyif veriyor. Bakımlı ve temiz
olsa, tek başına İğneada’ya bir çok yerli turist çekebilir. Yamaçlar daha çok
yapılaşmadan yeni düzenlemeler yapılmalı… Kale de yıkılmasıydı keşke. Aslında,
her yerde balıkçı barınakları bakımsızdır.
Şehir
meydanını kendilerince düzenlemişler. Sıradan kasaba meydanına benziyor.
Turistik bir meydan düzenlemesi İğneada’ya çok şey katardı. Yerel yönetimin
bilinci bu yönde gelişmeli. Çarşı ve dolaysıyla hareketlilik meydana
yerleştirilmiş. Sanki, İğneada meydandan ibaret!
Her tatil
beldesinin değişmezi köpekler. Adeta köpek cumhuriyeti. Alabildiğine özgürler.
İğneada
longoz ormanlarıyla, upuzun kumsalıyla, deniziyle, güneşiyle, tüm doğal
güzellikleriyle çok güzel bir belde. Bir o kadar da plansız, gözden çıkarılmış,
bakımsız… Belki de İğneada’nın tamamı Tabiat Parkı ilan edilmeli.
Daha geç
olmadan, İğneada’yı birileri sahiplenmeli. İğneada görülmesi gereken yerler listesinde
yerini almalı. Değer…
10 Haziran 2013 Pazartesi

















Yorumlar
Yorum Gönder