MARMARİS…
Marmaris’e ilk gelenlerin, körfeze baktıklarında,
tersleri döner. Körfez girişini anlamaya çalışırlar. Uzun süre girişin Adaköy
yarımadasını anakaraya bağlayan en ince nokta olduğunu sanırlar. O noktada
bi’şeyler görünce kafaları karışır. En sonunda körfeze giren veya çıkan bir
tekneyi takip eder ve sırrı çözerler, rahatlarlar... Marmaris bir körfezin
içinde kurulmuş. Sanki, önünde koca Akdeniz’in bir parçası değil de, göl varmış
gibi durur. Akdeniz Marmaris Körfezinde dinginleşir. Açık denizde seyreden
gemiler metrelerce yükselen denizden kaçarlar ve kurtuluşu körfeze sığınmada bulurlar.
İstanbulluların ilk yazlıkları Suadiye, Adalar,
Kumburgaz v.s. … Giderek uzaklara gitmeye başladılar. Erdek… Avşa… Ayvalık…
Derken en uzak Marmaris’e kadar uzandılar. Sonra Bodrum… Biz Marmaris’e adının
hiç duyulmadığı altmışlı yıllarda gitmiştik. O yıllarda merkez Kale Mahallesiydi…
. Kalenin arkasında “Sıgla Ormanları” vardı. Ahşap köprüden geçip ormana
pikniğe giderdik.
Şimdi beton yığınının olduğu kıyılarda,
merdivenle çıkılan Marmaris’in tipik taş evleri vardı. Yolları bahçelerin
arasından giderdi. Yol topraktı ve herhalde şimdiki İçmelere doğru gidiyordu...
Kumsalın sonunda, iş yapamadığı için kapatılmış ilk Lidya Oteli vardı. Küçük,
iki katlı, mütevazi bir oteldi. Şehir kıyıda dar bir şeritte kuruluydu ve yeni
yapılan “memur evlerinde” biterdi. Gerisi mandalina bahçeleriydi ve dağların
eteklerinde orman başlardı.
Kısaca Marmaris küçük bir yerleşimdi. Deniziyle,
ormanlarıyla, bahçeleriyle, dağlarıyla, koylarıyla Marmaris’in doğası özeldi…
Yaz iklimi rahattı. Derin bir sessizlik içinde, tam bir tatil yeriydi. Ya şimdi?
Onbir gün önce Datça’ya giderken Marmaris’e pek
dikkat etmemişim. Dönüşte, Armutalanı’nın sırtındaki Datça yolundan şehir
manzarasına baktığımda, Marmaris’in betonu küt diye anılarıma vurdu. Sarsıldım…
Fatih Sultan Mehmet şimdi İstanbul’un ortasında yeniden dirilse ne hale gelir!
Ben de Marmaris karşısında aynısını yaşadım. Bu şehrin kimliği ne olabilir?
Armutalan’ın sırtından Marmaris’e inerken, yol yapımı nedeniyle, biraz
bekletildik. Düşündüm… Bu şehir ne demek oluyor? Anlamı nedir? O kadar derin
düşüncelere dalmışım ki, fotoğraf çekmeyi atladım.
Marmaris’e aç geldik… Kalıp yemek yemeği
düşünmüyoruz. Buradaki lokantaların mutfaklarına güvenmiyorum. Mahalle
aralarından geçmek istedik. Marmaris’i bir görüp, en fazla yarım saatte şehri
çıkacağız. Mahalleler düzenli, tertemiz. Bir plan uygulandığı belli. Sel
sularının taşırdığı, Marmaris’in büyük problemi dere ıslah edilmiş. Denize
doğru çıkmak istiyoruz… Nafile… Sahile ulaşan sokaklara giriş yasağı koymuşlar.
Zaten sokaklar tek arabalık. Bir bilmeyen mahalle aralarında gezerken, şehrin
deniz kıyısında olduğunu anlayamaz. Marmaris yapılarla denizden koparılmış.
Marmaris İstanbul gibi bir finans merkezi mi?
İstanbul gibi Ceneviz, Bizans, Osmanlı zenginlikleri mi var? Şehir kimliğini
yitirmiş. Neden cazibe merkezi? Geliri turizm mi? Peki, turist neden gelir
Marmaris’e? Doğası tahrip edilmiş, kent kimliğini yitirmiş, estetikten yoksun
bu kentte ne buluyorlar? Anlayamadım? Havasında ağır nem var, bunaltıyor.
Marmaris’in arkası dik arazi, denizi bir çanağın içinde. Yani, rüzgârlara
kapalı. Denizinin oluşturduğu nemi atamıyor. Toprak yok, orman yukarılara
çekilmiş… Nemi emecek doğal yapı yok olmuş. Eskiden bu kadar bunaltmıyordu.
Sonunda sahile, meydana ulaştık. Hadi dedik,
buralara kadar geldik, sahilde bir tur atalım. Park yeri arıyoruz. Arabalar
vızır vızır… “Eğlenmek, dinlenmek amacıyla
çalışmadan geçirilen süre.” TDK tatili böyle tanımlıyor. Bu kargaşada, bu
yoğunlukta tatil nasıl yapılır. Caddeyi baştan sona gittik-döndük… Bisiklet
bile park edecek yer yok. Bardağın dolu tarafını bir türlü göremiyoruz. Talanın
böylesi..!
Marmaris’ten ayrılacağız. Bu
cehennemde bir saniye bile durulmaz. Bankaların bulunduğu caddeden geçiyoruz.
Bankada işimiz var. Aracımızı park
edemiyoruz. Park etmek bir yana, duraklamak bile mümkün değil. Arkadaşım bankaya
girdi, ben turlamaya başladım. Trafik yoğunluğundan fırsat bulup fotoğraf
çekemiyorum. Otomobilin camından, karşı taraftaki parkı fotoğraflamaya
çalıştım. Marmaris’in mahallelerini gezerken anlamlı büyüklükte meydana, yeşil
alana rastlamadık. Yıllardır var olan
palmiyeler hala durup duruyor… Uzun upuzun, neredeyse arşa değecekler…
Meydan hep oradaydı, yine orada… Bu kadar…
Sıcak dayanılmaz… Marmaris’te
duraklamanın anlamı yok. Biz gidiyoruz… Eyvallah..!
16 Haziran 2014 Pazartesi Marmaris’ten geçtik
( 1.-2.-3.-4.-5. fotoğraflar alıntıdır.)
(Devam edecek)













Yorumlar
Yorum Gönder