DATÇA


BİR BAŞKADIR DATÇA…

“Gidin görün, yaşayın… Kirletmeyin, yerleşmeyin…
Özgün haliyle bırakın, hep güzel kalsın…” 

Dokuz günümüzü Datça’ya ayırdık. Günlük programımız; sabah erken denizle başlayacak, duş ve kahvaltı sonrası gezi, öğlen Datça tatlarıyla birlikte dinlenme, öğleden sonra gezi, akşam erkenden pansiyona dönüşle bitecek.


Deniz, pansiyona 100 metre uzaklıkta. Sokak tenha, denize yakın yerde bir otel,  birkaç ev var. Kadınlar bu mesafeyi pareolarıyla gidiyorlar. O kadar yakın… Kıyının her yerinden denize giriliyor. Deniz pırıl pırıl, hani bardağa koy iç derler ya… Kumsallar her yerde boydan boya halka açık. Çok güzel kıyı yolu düzenlemesi yapılmış. Bir araba genişliğinde. Yer döşemesi kitli taş. Keşke daha yakışır döşeme yapılsaymış. Yolun kara tarafında bazı oteller yol kenarı düzenlemesi yapmışlar. Deniz tarafındaki düzenlemeler bakımsız. Temiz değil, çalımsıların altları çöp dolu. Belli ki belediye pek bakmıyor.


Kıyı yoluna “Hastane Yolu” deniliyor. Serinlik çökünce hareketleniyor. Sabah ve akşamüstü bir çok tatilci kıyısından denize giriyor. Havlu gibi, pareo gibi deniz eşyaları kumsala bırakılıp denize girilebiliyor. Kimileri yol kenarlarına şezlonglarını altmış turlayanları seyrediyorlar.





Yol boyunca lüks oteller, birkaç apartman, villalar sıralanmış. Yola adını veren Devlet Hastanesi de yerini almış. Devlet Hastanesi 22 yataklı, poliklinik gibi bi’şey. Datça girişinde yenisi yapılıyor. Yatak kapasitesi aynı olacakmış. Hastane taşındıktan sonra binası, arsası ne olur? Hastanenin şehir tarafında Öğretmenevi varmış, yıkmışlar. Yerini tesviye ediyorlardı. Otopark yapılacak söylentileri vardı.

Hastane Yolunda yapılaşmaya 3 kat sınırı getirilmiş. Oteller de kurala uymuşlar. Büyük masraflarla yapılmış oteller oldukça pahalı. Gerçekten imrendiriyorlar. Buradaki fiyatlar Datça konaklamaları için bir gösterge değil.



Hastane Yolunun sonuna doğru yapılaşma yoğunlaşmış ve deniz kıyısına kaymış. Yanlış yapılmış. Tam da o noktada, İstanbul’un eski çay bahçelerinin benzerini yapmışlar. Mavi tahta sandalyeler, tahta masalar, mavi-beyaz kareli masa örtüleri, toprak zemin… Pırıl pırıl demli bir çay, denizin keyfi, karşıda Yunan adası Simi... Günün son ışıkları Simi’nin dağlarından müthiş görüntüler veriyor. Simi Adası’na teknelerle yemeğe gidenler oluyormuş. Datça’ya 8 deniz mili kadar yakın.


Hastane Yolu Datça’nın en gözde yeri. Gerçekten hoş bir yer. Sonundaki çay bahçesi yakışmış. Ortalarda bulunan “minibüs büfe” olmamış. Üstelik kumsalda kendine yer ayırmış. Belli ki sahibi Datça’da farklı biri.

( sürecek )







Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ege’den Denize Bırakılmış Bir Çiçek / DATÇA

KARŞI TARAF – İSTANBUL

EFES (Ephesos) Antik Kenti IV