BEŞ YIL SONRA
Kuşadası’nda
semt pazarları pek popüler. Bugün Davutlar pazarına gittik, çok büyük… Sebzeler
ve meyveler taptaze… Bamyanın bu kadar büyüğünü ilk kez gördüm. Yemeği lezzetli
olurmuş.
Pazarda yok yok. Adını çok duyduğum, cismini tanımadığım Hünnap meyvesini ilk kez burada gördüm. Görmeyenler görsün diye fotoğrafını çektim. Anlatıldığına göre bir mucize… Her derde deva…
Yıllar önce Gaziantep’te seyyar dondurmacıdan dondurma istedim. Çay bardağına, buzlaşmış kar doldurdu, üstüne şurup gezdirdi..! Aynısına Davutlar pazarında rastladım. Bu kez yemedim.
Pazarda yok yok. Adını çok duyduğum, cismini tanımadığım Hünnap meyvesini ilk kez burada gördüm. Görmeyenler görsün diye fotoğrafını çektim. Anlatıldığına göre bir mucize… Her derde deva…
Yıllar önce Gaziantep’te seyyar dondurmacıdan dondurma istedim. Çay bardağına, buzlaşmış kar doldurdu, üstüne şurup gezdirdi..! Aynısına Davutlar pazarında rastladım. Bu kez yemedim.
Satıcının
sağında kar torbası, bardakların içinde kar, sürahilerde meyve şurupları…
Kıyıda
görülen tekneler, bizim Sisam olarak adlandırdığımız, komşumuz Yunanistan’ın
Samos Adası’na tur yapıyorlar. Tekneler Kuşadası’nın mahallesi Güzelçamlı
balıkçı barınağından kalkıyorlar. Okulların açılmasıyla tatilciler çekilince,
tekneler de mevsimi kapatmışlar.
Her yanımız
“Köy Sofralarıyla” doldu. Yol gidiyoruz köy sofrası, köylerde köy sofrası ve
hatta İstanbul’un ortalık yerlerinde köy sofrası… Sofrada bulunanlar köy ürünü
falan değil. Çarşıdan alıp, köy yiyecekleri diye bize kakalıyorlar.
Önceki gün,
Kuşadası’nın yukarısında, Kirazlı Köyü’nde bolca bulunan köy sofralarından
birine çöktük. Bahçe girişinde kocaman Köy Sofrası yazıyor. Ne biçim köy
sofrasıysa; ayran yok, kola var..!
“Uzayıp
giden o tren yolları…”
Ulaşım şekli
değişti. Trenler unutuldu. Karatren büsbütün kalktı… Heybetli dizeller bile
mazinin tozlu anılarında yerlerini aldılar…
Kirazlı
Köyü’nden Ortaklar’a doğru giderken, Çamlık tren istasyonu çamların arasından
kendini gösteriyor. Hemen durdum. İzmir-Nazilli treni gelmek üzereymiş. Birkaç
kare fotoğraf alacağım. Bekliyorum…
Çamlık tren
istasyonunda dev bir dizel lokomotif
köşeyi dönecek diye beklerken, tramvaya benzer elektrikli tren çıkageldi..! Tüm
heyecanım bitti.
Kuşadası
güzellikleriyle vardı. Küçücük kasabadan nerdeyse metropol çıktı ortaya..!
Tepelerin arkasındaki bereketli topraklar tehdit altında. Beton canavarları
tepelerden başlarını göstermişler bile… Bağları, bahçeleri zaptetmeleri
yakındır.
Yukarılardan,
Kirazlı’ya giden yoldan Kuşadası’nın
bereketli topraklarını uzun uzun seyrettim. Kuşadası’nı bir daha ya görürüm, ya
görmem… Eğer bir kez daha gelirsem Kuşadası’na, bu yeşil vadiyi göremeyeceğim. Yapılaşmaya
fazla dayanmaz Kuşadası…
Denizin
ötesinde Sisam (Samos) Adası… İyonyalı filazof ve matematikçi Pisagor bu Yunan
adasında doğmuş. Bizim Anadolu’ya çok yakın,
3 km. kadar. Yüzerek gidenler oluyormuş. Gün batımında ada olağanüstü
görseller sunuyor.
Deniz
lacivert, Sisam’ın yükseklikleri sisli, gökyüzü turuncu… Davutlar’ın üstündeki
Soğucak Köyü’nden Kuşadası Körfezi’nin Sisamlı görüntüsü.
Kalabalık bir insan kalabalığıyla hayran hayran izledik, “güneşin anasına
kavuşmasını”.
Düzdeki
sitelerin olduğu yerler, yakın tarihe kadar şeftali bahçeleriydi. Fotoğrafı
çektiğimiz yerden bakıldığında, denize kadar yemyeşil düzlüktü. Sonrası deniz…
Birileri yeşili çaldı, yerine beton bıraktılar. O zamanlar Kuşadası Körfezi’nden gün batımı bir başka
muhteşem oluyordu…
Kuşadası
Kirazlı Köyü ile Çamlık arasında küçük küçük üzüm bağları var. Bereketli… Üzümler
siyah, şaraplık… Kütür kütür… Üzüm teveklerinin yaprakları iri iri… Üzümler
yaprakların altından salkımlaşmış… Bağ bozumu zamanı gelmiş… Köylüler
hazırlıklara başlamış… Bir telaş, bir telaş…
Çamlık tren
istasyonunda rastladığım Hint horozu, istasyonun amiri gibi, kasıla kasıla
peronları, rayları denetliyor. İnsanlara alışmış, hiç yadırgamıyor. Bir de
efelenmesi yok mu..!
Trenler
istasyondan hareket ederken, hareket memurlarının kırmızı şapkaları başında,
hareket diski ellerinde trene yol vermelerini heyecanla izlerdim.
Çamlık
istasyonunda, hareket memuru başında kırmızı
şapkasıyla, elini sallayarak trene yol verdi. Hareket memuru samimi,
içten, hoşsohbet bir adamdı… Rica ettim,
Kırmızı şapkasını başına taktı, hareket diskini kaldırdı makinama poz verdi.
Selçuk’tan
denize doğru gidince, yolun önü denizle kesilir. Burası Pamucak… Kumsal uzun ve
enli… Kilometrelerce uzuyor… Beş yıldızlı oteller, kumsalın orasını-burasını işgal etmişler. Yetkililer
bakmışlar ki, Pamucak elden gidecek,
kalan kumsalı SİT alanı ilan etmişler.
Pamucak
kumsalı coğrafi anlamda tam bir “plaj”…
Bayram tatili birkaç gün önce bitti. Kalabalıklar büsbütün çekilmiş. Yaz
boyu Pamucak kumsalı dolu olurmuş.
Şemsiyeler kiralık herhalde? SİT alanı olduğu için tesis falan
yapılamıyormuş..!
Milenyum,
2000 yılında Türkiye’de bayağı bir abartılmıştı. Hala belleklerimizde… Ogünün
hükümeti, milenyumdan birkaç yıl önce denizden Efes Antik Kentine kanal açacağız,
2300 yıl öncesini günümüze taşıyacağız demişti. Denizden tekneler kanal yoluyla
Efes limanına ulaşacaktı. Ve o heyecanla biraz kanal ve biraz da kanala paralel
platform yapılmıştı. Konuştuğum bir balıkçının dediği gibi, kanal bütçesi bir
şekilde buharlaştı ve kanal öylece kaldı.
Efes’in
kanalı amatör balıkçılara av yeri olmuş. En azından bir şeye yarıyor.
Konuştuğum bir oltacı “illâ ki kanal bitirilecek” dedi. Ey balıkçı kardeş, 16 yıl geçmiş aradan kanal
başladığı gibi duruyor, hala bitirileceğine inanıyor musun? Biz de inanalım mı?
Pamucak’ta
gün batımı… Kendimi kutluyorum, puslu bir gökyüzünde gün batımının denize
yansımasını bu kadar güzel
yakalamak..!
Koruma
altındaki Pamucak Kumsalı yanlış kullanılıyor.
Denize çakmışlar kazıkları… Neden çakmışlar..?
Balıkçı
arkadaşa olta yetmemiş. “Patlaklar dolusu balık tutacağım” iddiasında. Hem de
kanalda..! Serpmeyi şö’le bi’salladı,
ucunu ağzına aldı. Ve…
…Serpmeyi
olan gücüyle kanala salladı. Sonra, telaşla çekmeğe başladı. Belli ki, serpme
dolmuştu… Nafile, serpme boş çıktı. Arkadaş ya balıkçılıktan anlamıyor, ya da
denizler kurumuş…
Önceleri
gelin-damat stüdyoya girer düğün fotoğraflarını çektirirlerdi. Şimdi mekân
değişti. Gelinler-damatlar artık dışarı çıkıyorlar. Büyük parklarda fotoğraf
çektiriyorlar. Kuşadası’nda gelin-damat fotoğrafları Pamucak kumsalında
çekiliyor.
Üç gelin
vardı. Çiftlerden biri 6 ay önce, diğer çift 2 ay önce, öbür çift 45 gün önce evlenmişler. Fotoğraflarını
gecikmeli olarak çektiriyorlar.
Gelinler
heyecanlarına yenik düşüyorlar. Gelinlikleriyle denize giriyorlar. Damatlar da
emre itaat, denize giriyorlar. Pozlar gelinin arzusuna göre veriliyor..!
Pamucak
kumsalı koruma altında. Yani SİT *
alanı. SİT alanlarında taş üstüne taş dahi konulamaz. Herkesin gözü önünde
bulunan Pamucak kumsalında, gecekondu
bozuntusu “Pam Beach Cafe” neden var? Kumsalda bunun gibi bir tane daha var. Fiyatları
da turistik..!
(*SİT nedir? : Doğal yada insan eliyle
yapılmış, fiziksel, tarihsel, estetik, bilimsel, ekolojik, etnografik, edebi,
efsanevi, psikolojik, sismografik, hidrolojik önemi bakımından korunması ve
değerlendirilmesi gereken çevre.)
SİT alanı
olan Pamucak kumsalı yasa tanımazların talanına uğramış. Yetkililer de görmezden
geliyorlar. Derme-çatma soyunma kabinleri yapılmış. Hasırdan yapılmış plaj
şemsiyeleri yerleştirilmiş. Para kesiyorlar. Kira gibi bir şeyler ödüyorlar mı?
Sanmam… SİT alanını hiç kimse kiraya veremez. Belki de bir şeyler ödüyorlardır?
Hangi isim altında, kime?
Pamucak
kumsalında Torunu ve Dedesi… Mutlu tablo… Öylesine mutlular ki, fotoğraflarının çekildiğini anlamadılar
bile... Onların kaleleri sevgileri… Kaleleri “kumdan kaleler” değil…
Bir adam…
Bir çocuk…
Güneş Pamucak
kumsallarına veda ederken, onlarda son oltalarını atıyorlar.
Yıllardır Kuşadası’na giderim. Her gidişimde Kuşadası
biraz daha büyüdü, betonlaştı ve
çirkinleşti. Büyüdü; yapılar Söke yolunun iki yanını doldurdu… Büyüdü; beton
yukarılarda ormanı geri itti… Büyüdü; Davutlar’da yazlıklar narinceye
bahçelerini yuttu… Büyüdü; Güzelçamlı’da koca yapılar denizi görünmez hale
getirdi… Yetmedi, Kuşadası’nın yukarılarına adeta gökdelenler yapıldı…
Derler ki,
ada yukarıdan bakıldığında güvercine benziyormuş da bu nedenle Kuşadası adı
verilmiş. Oysa, efsane doğru değilmiş. Zaten, ben her cepheden baktım, adayı
güvercine veya kuşa bir türlü benzetemedim. Doğrusu şuymuş; Osmanlılar 1413’de şimdiki Kuşadası’nı zapt etmişler. İçinde pek
çok güvercin yuvalandığı için, adaya Güvercinada adını vermişler. Güvercinada’ya
ithafen de karadaki yerleşime Kuşadası adını vermişler.
Güvercinada, 1950 sonuna kadar anakaraya bağlı değilmiş.
Yılancı
Burnu, Güvercinada’nın sol tarafında yer alıyor. Kuşadası’nın en elit işletmesi ve plajı
burada bulunuyor. Bölgeye Yeşilhamam da
deniyor.
Yılancı
Burnu’nun (antik Neopolis) Kuşadası’nda ilk yerleşme yeri olduğu ve İyonlar
tarafından kurulduğu sanılmakta…
Kuşadası’ndan
Söke’ye giderken sağa, Davutlar’a dönülüyor. Davutlar’dan Güzelçamlı’ya devam edince, yolun sonu Dilek
Milli Parkı… Milli parkın içinde halka
açık 4 tane koy var. Sonrası müstahkem mevki (askeri yasak bölge). Milli park
10.985 hektar büyüklüğünde.
Samsun
Dağları’nın uzantısı olan Dilek Yarımadası 1966 yılı 19 Mayıs’ında Milli Park
ilan edilmiş. Bu sayede yazlıkların işgalinden kurtulmuş. Yaz aylarında çevre
illerden ve Kuşadası’ndan gelen günübirlikçilerle doluyor. Öyle ki, araç kuyruğu giriş turnikelerinden Davutlar’a doğru uzuyor.
Minibüsler Kuşadası’ndan Milli Park koylarına insanları taşıyor.
Dilek
Yarımadası’nın tam karşısı, bizim Sisam olarak adlandırdığımız, Yunanistan’ın
Samos adası. Bir tekne turunda Sisam’a, plajdaki insanları görecek kadar
yakın geçmiştik. Ada,
yarımadaya o kadar yakın… Dilek
Yarımadası’ndan Sisam’a yüzerek geçenler bile varmış.
Dilek
Yarımadası’nın her yanı orman, her yeri yeşil. Milli Park’ın halka açık 4 koyu var. İçmeler, Aydınlık, Kavaklıburun
(Kalamaki), Karasu…
En çok da
Kalamaki Koyu’nu severim. İnsanlar kumsalda yanarlar, denizde ıslanırlar,
ağaçların altında üşürler. Bu koyun ağaçları kocamandır. Denize girmek,
ormandan denizi seyretmek, “Sisam da bizim olsa” hayalleri kurmak büyük keyif…
Eylül 2016
Kuşadası
(Bazı fotoğraflar bozuk çıkmıştır, net değil.
Fotoğrafların çekildiği günlerde gökyüzü yüksek ölçüde pusluydu. Özür dileriz.)








Yorumlar
Yorum Gönder